Güdü, davranışı harekete geçiren ve yönlendiren bir ihtiyaç ya da istek olarak tanımlanmaktadır. Güdülerimiz doğa ve çevrenin karşılıklı etkileşimlerinden meydana gelmektedirler.
Güdülenmiş davranışları inceleyen dört bakış açısı bulunmaktadır. Bunlar; genetik olarak yatkın davranışlara odaklanan içgüdü kuramı (artık evrimsel psikolojiyle yer değiştirmiştir), içsel dürtülere nasıl tepki verdğimize odaklanan dürtü-azaltma kuramı, uyarılmanın doğru düzeyde bulunmasına odaklanan uyarılma kuramı ve bazı ihtiyaçların diğerlerinden önceliklenmesine odaklanan ihtiyaçlar hiyerarşisi kuramıdır.
Dürtü azaltma kuramı: Bir fizyolojik ihtiyacın (yiyecek ya da su gibi) o ihtiyacı doyurma doğrultusunda organizmayı güdüleyen uyarılmış bir gerginlik durumu (bir dürtü) yarattığını savunur. Bir fizyolojik ihtiyaç arttığında -bazı istisnalar olsa da-bir psikolojik dürtü ya da bir uyarılma (güdülenmiş durum) oluşur.
Davranışçı Clark Hull tarafından ortaya konulan dürtü azaltma kuramı, temelde bütün insanların davranışlarını motive eden ve dürtü adını verdiği biyolojik ihtiyaçların olduğuna savunmaktadır. Hull’a göre bu dürtüler, özünde biyolojik ya da fizyolojik olan içsel gerginlik ya da uyarılmalardır. Motivasyonun en önemli etkisi, bu dürtülerin azaltılması arzusundan kaynaklanmaktadır. Hull’un anlayışındaki yaygın dürtü örnekleri susuzluk, açlık ve ısınma ihtiyacını içermektedir. Biz bu dürtüleri azaltmak için sıvı tüketir, yemek yer ve üst üste kıyafet giyer ya da bulunduğumuz ortamı ısıtırız.
Ivan Pavlov, Charles Darwin ve John Watson’ın çalışmalarından ilham alan Hull, Dürtü Azaltma Kuramı’nı ‘homeostasi*’ kavramı üzerine inşa etmiştir. Bunun, davranışın denge koruma yöntemlerinden biri olduğuna inanır.
Dürtü Azaltma Kuramına Eleştiriler
Hull’un bilimsel yöntem ve deneysel teknikler üzerindeki çalışmaları psikoloji dünyasında büyük etki yaratırken, günümüzde Dürtü Azaltma Kuramı göz ardı edilmektedir.
Dürtü Azaltma Kuramı’ndaki en büyük sorunlardan biri ikincil pekiştireçler ve dürtüyü azaltmada oynadıkları rolü hesaba katmamasıdır. Birincil pekiştireçler, biyolojik ya da fizyolojik dürtülerle uğraşırken, ikincil pekiştireçler, bu biyolojik ve fizyolojik ihtiyaçları doğrular azaltmazlar. Örneğin para ikincil bir ikincil pekiştireçtir. Para bir dürtüyü azaltmaz ancak bir pekiştirme kaynağıdır ve dürtüyü azaltmak için gerekli birincil pekiştireç elde etmeyi mümkün kılar.
Kurama yöneltilen bir diğer eleştiri ise bir kişinin gerçekte dürtü azaltmayan belirli davranışlarla neden meşgul olduğuna bir açıklama getirmemesidir. İnsanın susuz olmadığı halde neden bir şeyler içer? Aç olmadığı halde neden bir şeyler yer? Bazı insanların bungee jumping ve hava dalışı gibi hiçbir biyolojik ihtiyacını karşılamamasına rağmen etkinliklere katılarak gerginliklerini arttırması. Bu yönleriyle kusurlu bir kuram olsa da Hull’un dürtü azatma üzerine çalışmaları, bir psikolog kuşağını, insanların çevrelerindeki hareketlerine ve tepkilerine tam anlamıyla hangi faktörlerin sebep olduğunu daha derinden anlamaya yönlendirmiştir.
*Homeostasi: vücudun bir denge seviyesine ulaşması, sonra da o dengeyi koruması gerektiği fikri.