MS 7.-12. yüzyıllar arasında İslamiyetin de kabul edilmesiyle beraber ortaya çıkan İslam felsefesi, ele alındığı ve geniş bir yelpazesi olan felsefi görüşlerin yayıldığı bir ortamı yansıtır. Bu dönemde pek çok filozof Antik Yunan felsefesinden etkilenmiştir. Bu dönemde yanızca felsefeyle değil, bilimsel ve sanatsal faaliyetler de kendini göstermektedir. Felsefe de ise akıl, inanç, dinin rasyonelleştirilmesi gibi konular gündeme gelmiştir.
Dönemin en önemli özelliklerinden biri de çok fazla çevirinin yapılmasıdır. Bu çeviriler sayesinde felsefe gelişirken, kültürel aktarım da söz konusu olmuştur.aynı zamanda Doğu ve Batı arasında da bir etkileşim oluşmuştur.
İslam Felsefesinin Bazı Problemleri
1. Tanrı varlığı ve kanıtları
2. Ruhun ölümsüzlüğü
3. Bilgi
Bu problemler din felsefesinin genel problemlerini de kapsar. O halde şidi bu sorunlara detaylı bakacak olursak;
1. Tanrı Varlığının Kanıtları
İslam felsefesinde temel olarak Tanrı varlığı ve Tanrı’ nın sıfatlarının yer aldığı asıl kaynak Kur’an-ı Kerim’dir. Bunun yanı sıra ontolojik kanıt dediğimiz varlık kanıtı Tanrı’nın hiç bir kişi tarafından yaratılmamış, ezeli ve ebedi olduğunu, Tanrı kavramının zaten kendisinin bir kanıt olduğunu savunmaktadır.
Yine Kur’an da verilen ayetlerle de örtüşen düzen kanıtına baktığımızda evrende var olan her şeyin aslında üstün bir güç tarafından sağlandığı, bu işleyişin bir nedeninin olacağı ortaya konulur.
Kozmolojik Kanıt ise evrenin varlığındaki mükemmelliğe değinerek Tanrı varlığını ortaya koyar.
2. Ruhun Ölümsüzlüğü
İslam dinine baktığımızda beden aslında ruhun taşıyıcısı ve geçicidir. Oysa ruh sonsuzdur ve onun asıl amacı bu dünya değildir. İslam felsefesine göre, insan sonsuzluk arayışı içindededir. Ruhun ise ölümden sonra öteki dünyada kalıcı olması fikrini insanın sonsuz olma arzusu ile açıklamaktadır.Ahiretin var olması ve bedenin yeniden dirilişi ile yaşamın yeniden başlayacağı fikri hakimdir.
3. Bilgi
İslam feslefesinde Tanrı varlığı ve Tanrı’nın bizimle nasıl iletişim kurduğu, vahiy nasıl mümkündür gibi sorulara cevaplar verilmeye çalışılmıştır. Bazı filozoflar Tanrı varlığının ve ondan gelen bilgilerin vahiy yoluyla geldiğini, Tanrı’nın bilgisine ise sezgi yoluyla ulaşılabileceği, akıl yoluyla ulaşılabileceği şeklinde temellendirmeler yapmışlardır.
İslam Filozofları
El-Kindi: Ona göre felsefenin asıl amacı insanın gücü yettiğince hakikati bilmesidir. El Kindi akıl yoluyla bunların bilgisine ulaşlabileceğini savunmuştur. Aynı zamanda Kur’an’da yer alan hadisleri ve peygamberin verdiği bilgilere, Tanrı varlığına ve insanların yoktan var oluşlarına da inandığını açıklar. Aynı zamanda İslam felsefesinde ilk Arap emsilci olması nedeniyle de felsefe tarihinde önemli bir yeri vardır
Farabi: Farabi bilgi felsefesinde rasyonalizmin temellerini atarken akıl ve tanrı olmak üzere iki varlıktan bahseder. Muallim Sani unvanıyla da bilinen filozof İslam dünyasının en ünlü filozoflarından biridir. Ona göre akıl tanrı tarafından bize verilmiştir ve bizler akıl sayesinde Tanrı varlığını bilebiliriz. O varlıkları zorunlu varlık ve mümkün varlık olmak üzere iki sınıfta el almıştır. Tanrı zorunlu varlıktır. Tanrı dışındaki diğer varlıklar ise sonradan olan mümkün varlıklardır. Tanrı sonsuz, sınırsız ezeli ve ebedidir. Oysa mümkün varlıkların nitelikleri sınırlı ve sonludur. Bu varlıkları ele alırken ahlaka yönelik çokça vurgu yapan Farabi, Varlık taşkını olduğunu ve bu taşmadan zorunlu olarak varlıkların olduğunu söyler.
Mevlana: Hoşgörü politasıyla bilinen Mevlana Konya’da babasının ölümünden sonra dini sohbetleri devam ettirmiştir. Mevlana felsefesinde akıl belli bir noktadan sonra bilgi vermez. Oysa inanç ve akıl daha ileri durumların bilgisini verir. Tanrı sevgisini vurgulayan Mevlana, Tanrının insanlara verdiği aklı kullanarak insanların iyiye ve doğruya ulaşacağını, Tanrı’dan gelen birliği bulabileceğini savunur. Mevlana ne olursan ol gel diyerek dünyaca tanınan ve bilinen sözünü Tanrı’nın her koşulda affedici olduğunu, mühim olanın doğru olana ulaşılması olduğunu da vurgular. Tasavvuf felsefesinin de en önemli temsilcilerinden olan Mevlana insanın var olması ve yeryüzünde bulunmasının Tanrı sayesinde olduğunu söyler.
İbn-i Rüşd: Kendini felsefeye adayan ve İslam’a büyük bir saygı gösterilmesi gerektiğini savunur. Teolojinin ele alınması gerektiğini ve aklın aydınlanması gerektiğini savunur.
El Küllüyat-ı, en önemli eserlerinden biridir. İbn-i Rüşd felsefeye yönelik araştırmalar yapmış, dinin felsefe ile düşman olmak yerine felsefenin mantık ve akıl yürütmelerinden faydalanması gerektiğini savunmuştur. Fikirleri Spinoza ile benzerlik gösteren İbn-, rüşd evrenin var oluşunun zorunlu bir özgürlükten kaynaklandığını ve rastlantısal değil nedenselliğin ön planda olduğundan bahseder.
Yunus Emre: Yaradanı sev, yaradandan ötürü felsefesi ile her şeye sevgiyle yaklaşılması gerektiğini savunan Yunus Emre, insanlar arasında bir üstünlüğün olmadığını, herkese eşit davranılması gerektiğini vurgular. Ona göre, bir lokma, bir hırka insan mutluluğu için yeterlidir. İnsanın amacı maddi şeyler değil, manevi huzurdur. Bu huzur ise ancak Tanrı sayesinde elde edilecektir. Tanrı’nın kabul edilmesi ve sevilmesi ise ancak onun yarattıklarını da sevmemiz ve saygı duymamız ile mümkün olacaktır.
1 Yorum. Yeni Yorum
Çok işime yaradı.